Bekir BATURU

 

 

Şehit Düştüğü Tarih: 23 Haziran 2004

 

Şehit Düştüğü Yer: Ankara Sincan F Tipi Hapishanesi

 

Doğduğu Tarih: 1968

 

Doğduğu Yer: Gaziantep

 

Mezar Yeri: Merkez / otogar karşısı, Gaziantep

 

 

Ölüm orucu direnişçisiydi. 27 yıllık devrimci 42 yaşındaki Çukurluöz’le, 36 yaşındaki 11 yıllık devrimci Baturu, 22 Haziran 2004’te Sincan F Tipi’nin bir hücresinde elele, aynı ateş çemberinin içinde bedenlerini tutuşturarak gerçekleştirdikleri feda eyleminde şehit düştüler. Çukurluöz, feda eylemini gerçekleştirdikleri 22 Haziran’da şehit düşerken, Baturu, bir gün sonra şehit düştü.

 

Bekir Baturu, 1968 Gaziantep doğumludur. Okul yılları yoksulluk içinde geçti. Hem okudu, hem çalıştı. Gaziantep lisesinde okuduğu yıllar, onun zengin-yoksul ayrımının farkına vardığı ve bu adaletsizliğe öfke duymaya başladığı dönemdir. Üniversiteye girinceye kadar ecza deposu, kebapçı, kahvehane gibi yerlerde çalışmaya devam etti. Asgari ücretin bile altında, herhangi bir sosyal güvence olmadan çalıştığı bu yıllarda artık düzenin niteliği konusu da kafasında netleşiyordu. Ama buna rağmen 20 yaşına kadar politik bir bilince dönüşmedi bu düşünceleri. Devrimciliği ilk olarak İstanbul'da okuyan ağabeyi aracılığıyla tanıdı. Dev-Gençlilerle tanıştı İstanbul'da. Kendi anlatımıyla “Yaklaşımları, sıcaklıkları, ilgileri ve bir insan olarak değer verip dinlemeleri... dayanışmaları, paylaşımları etkilemişti. '90 yılında, Devrimci Gençlik dergisinde ÖSS ile ilgili bir yazıyı okuyunca da, bazı şeyler şekillenmeye başlamıştı.”

'91'de Gazi Üniversitesi'ne bağlı Kastamonu Eğitim Fakültesi'nde okumaya başladı. Okul ve idare faşistlerin denetiminde ve etkisindeydi. Sürekli okuyor, çevresindekilerle tartışıyordu. Devrimci hareketle '93 yılında tanışıp sorularının cevabını bulunca, Kastamonu gençlik örgütlenmesinde yer aldı. İlk gözaltısını bu süreçte yaşadı. Bıçak, demir, çubuk ve sopalarla yapılan planlı bir faşist saldırıda yaralananlardan biri olmasına rağmen gözaltına alındı. Şubede işkence gören de yine saldıranlar değil, onlardı.

'94 sonlarında Batı Karadeniz'de öğrenci gençliğin örgütlenmesinin organizasyonuyla görevlendirildi. '95 Şubatında tutuklanıp Ulucanlar Hapishanesi'nde 5 ay boyunca tutsak kaldı. Daha sonradan şehit düşecek onlarca yoldaşıyla tanıştı burada: Ayşe İdil Erkmen, Hasan Hüseyin Onat, Gülnihal Yılmaz, F. Hülya Tümgan, İrfan Ortakçı, İbrahim Doğan, İsmet Kavaklıoğlu ve Özlem Türk... Bizzat tanıdığı onlarca yoldaşını şehit vermişti Bekir Baturu bugüne gelinceye kadar.

Tahliyesinden sonra yaklaşık 6 ay Ankara'da faaliyetlerini sürdürdü. Daha sonra 1,5 yıl ilişkisinin koptuğu bir dönem yaşadı. '97 Kasımında tekrar Kastamonu'da tutuklandı. '98 Eylülünde Bartın Hapishanesi'ne sevk edildi. 19 Aralık 2000'de Bartın'daydı. Bartın'da, daha sonra şehit düşecek Cengiz Soydaş, Erol Evcil, Ali Koç, Uğur Bülbül, Yusuf Kutlu ve Serdar Karabulut'la omuz omuza mücadele etti. Şehitlerin inançları, kararlılıkları, bağlılıklarından öğrenerek devrimciliğini büyüttü. 20 Ekim 2000'de tutsaklar arasında F Tipleri ve ölüm orucu tartışmaları yapılırken, o Hepatit B tedavisi için Bayrampaşa Özel Tip Hapishanesi'ndeydi. O gün, ölüm orucu direnişçilerinden biri olamamıştı, 3 yıl sonra aynı gün alnına taktı o kızıl bantı. Ve yoldaşlarına layık olarak, yoksulluğa, adaletsizliğe karşı girdiği bu kavgada, tecrite karşı sürdürdüğü direnişte ölümsüzleşti.

 

***

 

Bekir Baturu ve Hüseyin Çukurluöz’ün ortak

mektupları:

 

Ne yaparlarsa yapsınlar, eski-yeniye, yaşlı-gence bırakıyor yerini. Çünkü tarihin yasaları bunu gerektiriyor. Eskiyen, çürüyen, yaşlanan emperyalizmdir. Tohuma duran, yeniyi, geleceği temsil eden biziz, sosyalizmdir.

Her gelen yeni yıl sadece dünyamızı yaşlandırmıyor. Her yeni yıl yaklaşan, tohuma duran genç bir dünyayı müjdeliyor bize. Toplumların tarihi gösteriyor ki, dünyamıza o genç, onurun, erdemin, coşkunun hakim olacağı o günler gelecek. Nasıl nehirler kendi yatağında önüne çıkan tüm engelleri aşıp okyanuslara doğru akmaya devam ediyorlarsa, tarih de kendi yatağında o özlenen genç dünyaya doğru akmaya devam ediyor.

Genç, onurlu, özgür, eşit sömürüsüz, zulmün, yoksulluğun olmadığı dünyayı ellerimizle yaratacağız. Dünyamızın geleceği bizim ellerimizde. Bağımsız, demokratik, sosyalist bir Türkiye’yi kurmanın inanç ve coşkusuyla halkımızın, dünya halklarının yeni yılını kutluyoruz.

Günler akıyor zaman ırmağında deryasına varmak isteyen “on”ların sevdasıyla. “On”lar Gültekince sevdalanmışlar yaşama. Gidenler dönmeyecek, tıpkı güneşin ülkesine varmış olan kızıl bantlılar gibi... Hüzün, burukluk yok bu yolculukta ölüme sevda diyenler için. Ama mutlaka yarım kalmış yaşanmışlıklar vardır.

Evet gider olduk. Çünkü tarihin çocuklarıyız. Bugüne kadar iyiye-güzele-yeniye ebelik ettik. Şimdi de geleceğe tohum olmak için gidiyoruz. Geleceğimizde Gültekinler, Zehralar var. Tarihi olmayanların dünü yoktur, bugünü de. İnanın yarınları da olmayacaktır.

Bizim tarihimizde kanla yazılan bir destan var ve hala yazılmaya devam ediyor. Bu destanın köşetaşları; 19-22 Aralık katliamı-direnişi, Gültekin Koç feda eylemi, destanın ilk Ölüm orucu şehidi Cengiz Soydaş, Armutlu kalesi-barikatları oldu... Şimdi yeni bir süreç ve yeni bir saldırı dalgasıyla karşı karşıyayız. Bayrak “on”ların ellerinde. Yürek pimleri çekildi 20 Ekim 2003’te. Ha patladı ha patlayacaklar. Belki birer birer, belki de hep beraber muştulayacaklar ölümsüzleştiklerini. “On”lar ne ölümü kutsayanlardır ne de ölüm karşısında diz çöküp el etek öpenlerdir.

“On”lar bu destanın sıra neferleridir. Duygusal değil duygu yüklüdürler. Ne yaşanılan acıları-ihanetleri unutturabilirler onlara, ne de yüzyedi ölümsüzün devrettiği mirası.

“On”lar görmezden gelinebilir ama yok sayılamazlar. Çünkü kuşatılmışlıklara-sansüre-tecrite rağmen halkların yüreğine umudu işliyorlar geleceğin ustaları olarak.

Uzamışsa süreç ve kitlelerde “bıkkınlık” yaratılmışsa, “haklısınız ama kazanamayacaksınız” deniliyorsa, ya da diyen varsa, dönüp aynaya baksınlar gölgesinden korkanlar, yüreği küçük olup korkuyu büyütenler. Zaferler irili-ufaklı yüzlerce çarpışmalar ve bu çarpışmalar içinde ödenen ağır bedeller, alınan yenilgiler ve kazanımlarla gelecektir. Biz bu yolu çoktan aştık. Geldiğimiz süreç son etaptır. Düşman son kozunu oynuyor. Ama son etap yakın zafer hayallerini kuranları da yanıltabilir. Çünkü son etabın bedelleri ağır olacaktır, zamana yayılacak ve uzun sürebilecektir. Biz kendimizi buna göre hazırladık. Biz bu sürece irademiz olan hareketimizin yol göstericiliğinde, öngörüsünde, komutanlığında hazırız. Ya dışımızda kalanlar, bayrağı “dışarıya devredenler”, bizimle aynı mahalleden olmayanlar, bizi cepte keklik mi sandınız diyenler, seyredenler, terkedenler, geçici yol arkadaşları hazır mı? Bu süreç hazır olmayanları da, direnmeyenleri de vuracak ve direnme tarihinden silecektir.

Pimi çekili olan sadece “on”lar değil. Pimi çekili olan tüm özgür tutsak kitlesidir. İçten içe kavga içinde yeni bir kavgaya hazırlanıyoruz. Bu süreç de bizim omuzlarımızda aşılacaktır. Halkımızı utandırmayacak, onlara layık olacağız.

Güne “ben Zehrayım, ben Gültekinim, ben direnişçiyim” diyerek başlıyoruz.

19 Aralık’ta çalınmak istenen, yok edilmek istenen irademizdi, halkımızın iradesiydi. Tam 4 yıldır irademizi koruduk, çelikleştirdik. Bugün halkımızın umudu biziz. Bugün halkın geleceği bizimle harlanıyor, sınavdan geçiyor. Biz kazanırsak halkımızın geleceğini, özgürlüğünü kazanmış olacağız. Biz kazanırsak zalimlerin saltanatlarını yıkacağız ve döktükleri kanda boğacağız onları. Kazanmaktan başka çaremiz yok, başka yolumuz, yönümüz yok. Çünkü kazanmak nakşedilmiştir yüreklerimize.

Ne hayalperestiz, ne de umut tacirleri. Biz tarihin çocuklarıyız. Spartakistlerden Che Guevaralara, Bedreddinlerden Mahirlere taşınan geleneğin mirasçılarıyız. Misyonumuz büyük, utkumuz büyük. Çünkü biz güneşin ülkesini istiyoruz. Çünkü tarih baba, yaşamda söz hakkına sadece ve sadece direnenler sahiptir diyor. Biz geleceğimizde söz sahibi olmak için direniyoruz. Zafere kadar da direneceğiz.

Biz tarihin çocuklarıyız. Payımıza emperyalizm çağında bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinde emperyalizme karşı mücadele etmek düştü. Kabûlümüzdür.

Payımıza yeni-sömürge olan ülkemizde F tiplerinde tecrite-izolasyona karşı direnmek düştü. Çünkü teslim alınmak istenen, izole edilmek istenen halkımızdı. Emperyalist güdümlü bu politikaya dur demek boynumuzun borcuydu. Halkımıza dayatılan, irademizi teslim alma politikası, dördüncü yılına giren destanımızla boşa çıkartıldı. Ama daha bitmedi kavgamız, daha söylenmedi son sözlerimiz. Bundan sonra içerisiyle-dışarısıyla vura öle yol alacağız.

Sağır sultanlar bilsin ki, delinmez sanılan kayaları, damlaların sürekliliği deler. Şimdi birer damlayız. Damlalarımız dört yıldır sürekli olarak delmeye devam ediyor zulmün duvarlarını. O duvarlar vız gelir bize. Tarih bizi yazmaya devam ediyor ve kazandığımızı da yazacak.

 

Şubat 2004

Hüseyin Çukurluöz, Bekir Baturu

Gültekin Koç Ölüm Orucu Ekibi Direnişçileri

Sincan 1 No’lu F Tipi

 

***

 

Bekir Baturu'nun Bir Şiiri:

 

UMUDUMUZUN COŞKUSUYLA ANLATMAK

(Selma Kubat’a)

 

Hayallerimiz vardı

koşuya başladığımızda

"Cemre", "Taarruz",

            "Tohum" olmak

ve aydınlatmak sokakları umudumuzun coşkusuyla.

 

Muharrem Cemremiz oldu

Günay Taarruzumuz

Ve sen kara kız

Umudumuzun coşkusuyla

aydınlattın

Zaptedilen kavga alanlarını

onbinleri

            ve sevdalı yürekleri

1 Mayıs sen oldun Selma

Sen 1 Mayıs

 

Gelip Anadolunun

bereketli topraklarından

Geleceği yaşanılası

o güzel günlere

bir tohum olarak

düştün vatan toprağına

coşku ve sabırsızlığımızın

tohumu olup

güneşe ulaşma

heyecanını daha da bir

harlayarak...

 

5 Mayıs 2004

Bekir BATURU

 

 

Hakkında Daha Geniş Bilgi İçin...

 

2000-2007 Büyük Direnişi:

 

Yoldaşları, yakınları Bekir Baturu’yu Anlatıyor:

 

Geri